Nepal, ağustos 2025’te radikal bir karar aldı ve batıdaki uzak dağ silsilelerinde yer alan 97 zirve için tırmanış izin ücretlerini iki yıllığına kaldırdı. Uygulama 2027’ye kadar geçerli. Aynı anda Everest’in izin bedeli 11 bin dolardan 15 bin dolara çıktı. Yani dünyanın en kalabalık rotası daha pahalı, haritada adı az bilinen vadiler ise daha erişilebilir. Kalabalıktan sıkılan, bütçesi sınırlı ya da yeni rota arayan dağcılar için yön batıya dönüyor.
Bu adım, Nepal’in dağcılık düzeninde son yılların en iddialı dönüşümlerinden biri. Hedef net: Yoğunluğu birkaç ünlü dağdan uzaklaştırıp, ülkenin turizmden pay alamayan bölgelerine canlılık taşımak. Devreye giren zirveler 5.970 metreden 7.132 metreye uzanıyor. Listenin başında Api Himal (7.132 m), Saipal Himal (7.031 m), Bobaye (6.808 m) ve Jethi Bahurani (6.850 m) var. Tümü Karnali ve Sudurpaschim’de; Nepal’in batısında, yolların, hastanelerin ve telefon çekiminin hâlâ sınırlı olduğu bir coğrafyada.
Kontrast çarpıcı: Son iki yılda bu 97 zirveye giden toplam deneme sayısı sadece 68. Everest’te ise her sezon yüzlerce kişi sıraya giriyor. Nepal yönetimi tam da bu farkı kullanıyor. Everest’teki baskıyı azaltıp, gerçek bir Himalaya tecrübesini kalabalıksız sunabilecek yeni merkezler yaratmak istiyor.
Kararın arkasında üç ana motivasyon var. İlki, batıdaki yoksul ve lojistik olarak dezavantajlı ilçe ve köylere gelir taşımak. İkincisi, uygun maliyetli yüksek irtifa antrenman alanları yaratmak. Nepal, Everest’e çıkmak isteyenlerin önce 7.000 metre bandında bir tecrübe edinmesini tartışıyor; bu yeni liste tam da bu seviyede antrenman için biçilmiş kaftan. Üçüncüsü, sürdürülebilirlik: Tırmanış faaliyetini geniş bir coğrafyaya yayarak aşırı ziyaret edilen zirvelerdeki çevresel baskıyı hafifletmek.
Haritayı açalım. Karnali; Humla, Mugu, Dolpa, Jumla ve Kalikot gibi zorlu arazileri kapsıyor. Sudurpaschim ise Darchula, Bajhang ve Bajura gibi, Himalaya’nın gölge vadilerini barındıran sınır ilçeleri içeriyor. Api ve Saipal gibi devler, Hindistan sınırına yakın, erişimi güç, kar ve rüzgâr rejimi sert alanlarda yükseliyor. Bu coğrafyada yürüyüşler çoğu zaman toprak yollardan ve iptidai köprülerden geçiyor; irtifaya doğru uzadıkça yerleşim seyrekleşiyor.
Peki bu karar dağcılar için ne değiştiriyor? Öncelikle, devletin aldığı tırmanış “royalty” ücreti iki yıl yok. Ama yanlış anlaşılmasın: Tüm maliyetler ortadan kalkmıyor. Bölgesel trekking izinleri, bazı yerlerde “restricted area” giriş belgeleri, sigorta, rehberlik, mutfak ve kamp ekipmanı, ulaşım ve taşıyıcı ücretleri hâlâ geçerli. Kısacası, başlangıç bariyeri iniyor ama ciddiyet gerektiren bir sefer planlaması şart.
Sezonlara bakalım. Nepal’de tırmanışın iki ana dönemi var: İlkbahar (Mart-Mayıs) ve sonbahar (Eylül-Kasım). Batıdaki zirveler, muson sonrası sonbaharda daha istikrarlı pencereler veriyor. İlkbahar, kar yüklü yamaçlar ve çığ riski nedeniyle daha dikkatli planlama istiyor. 6.000 metre civarı hedefler aklimatizasyon için idealken, 7.000 metre bandındaki zirveler teknik bilgi, sabır ve iyi bir hava penceresi gerektiriyor.
Teknik zorluk tarafında da liste homojen değil. Örneğin Api Himal, uzak yaklaşımı, karma (kar-buz-kaya) etapları ve potansiyel çığ hatlarıyla tanınıyor. Saipal’ın uzun sırt geçişleri ve rüzgâr koridorları var. Bobaye ve Jethi Bahurani, harita ve rota bilgisinin sınırlı olduğu, keşif ruhu gerektiren hedefler. Yeni başlayanlar için değil; ama 6.000 metre sınıfında daha düşük eğimli ve kısa buzul geçişleri sunan seçenekler var. Doğru hedef seçimi kritik.
Bu kararın ekonomik etkisi ne olabilir? Basitçe söyleyelim: Yalnızca dağ rehberleri ve yüksek irtifa işçileri değil, vadilerdeki küçük pansiyonlar, ev konaklamaları, katır ve yak kervanları, bakkallar, fırınlar, hatta yerel dikiş atölyeleri bile zincirin parçası. Bir dağ seferi, uçak-araç transferlerinden kamp yakıtına kadar çok sayıda yerel girdiye yaslanır. 97 zirvenin haritaya girmesi, Simikot (Humla), Chainpur (Bajhang) ya da Darchula gibi kasabaları yeni başlangıç noktaları hâline getirebilir.
Ulaşım tarafında tablo karışık. Bazı ilçelerde kısa pistli dağ havaalanları var; hava durumu bir açıp bir kapatıyor. Yollar mevsime bağlı olarak çamur, heyelan ve sel riski taşıyor. Nehir geçişleri, köprü bakımı ve yol kapanmaları programları altüst edebiliyor. Bu yüzden ekipler, tampon gün planlamalı, malzemeyi ikiye bölüp alternatif taşıma senaryoları düşünmeli. Zaman darlığıyla batıya gitmek iyi bir fikir değil.
Güvenlik başlığı da önemli. Helikopter kurtarma, rüzgâr ve bulut tabanı nedeniyle batıda daha sınırlı; iniş alanı bulunamaması sık görülen bir sorun. Yani sahadaki ilk müdahale çoğu zaman ekip arkadaşları ve yerel taşıyıcılarla yapılacak. Dağcılar kapsamlı seyahat-sağlık sigortası, yüksek irtifa kapsayan kurtarma maddeleri ve uydu iletişimi (örneğin uydu mesajlayıcı) olmadan yola çıkmamalı. Aklimatizasyon planı, kamp yeri seçimi ve çığ eğitimi bu bölgelerde lüks değil, zorunluluk.
Çevre yönetimi? Ünlü rotalardaki aşırı kalabalık yıllardır atık baskısı doğuruyor. Batıdaki vadiler şimdiye kadar bu yükten korundu. Yeni düzende hedef, kalabalığı azaltmak kadar atığın yeni alanlara taşınmasını önlemek. İyi bir sistem, depozitolu atık geri taşıma, mutfak atıklarının doğru yönetimi, tuvalet çukurlarının standartlara uygun açılması ve kamp alanlarının mevsim sonunda sıfırlanmasını içerir. Ekiplere pratik bir hatırlatma: Dağa ne götürüyorsanız, geri indirin.
Politikanın bir başka stratejik getirisi, eğitim. Everest gibi 8.000’liklere hazırlanan ekipler, 6.000–7.000 metre bandındaki bu zirvelerde ropeli geçişler, sabit hat kurma, kamp lojistiği ve yüksek irtifa tıbbı gibi konularda saha pratiği kazanabilir. Eğer ileride “önce 7.000’lik” şartı ciddiye alınırsa, bu liste adaylar için doğal sıçrama tahtası olacak.
Tüm bunlar kulağa iyi geliyor ama eksikler yok mu? Var. En büyük açık, bilgi. Rota tarifleri parçalı, topo verileri eski, hava istasyonları seyrek. Çığ ve buzul gölü taşkınlarını (GLOF) izlemek için yerel uyarı sistemleri gerekiyor. Harita, meteoroloji ve güvenlik bilgisinin hızla güncellendiği dijital platformlara ihtiyaç var. Yerel yönetimlerle birlikte standart bir “taban kampı protokolü” oluşturulması, liderlerin işini kolaylaştırır.
İzin ücretinin kaldırılması bir kapı aralıyor; kapının ardında planlama, eğitim ve ortak akıl var. Merkezi yönetim, ilçe makamları ve köy komiteleri birlikte çalışırsa, bu iki yıl kalıcı bir dönüşüm yaratabilir. Aksi hâlde, ilk birkaç sezonun merakı söner ve vadiler eski sakinliğine döner.
Peki, kimler gitmeli? Batı Nepal, keşif ruhunu seven, kendi kararını sahada verebilen, risk değerlendirmesini iyi yapan ve takım içi iletişimi güçlü ekipler için ideal. Alpin tarz denemeler, karma zemin pratiği, kayakla dağcılık ve bilimsel araştırma (buzul izleme, kar stabilitesi, yüksek irtifa fizyolojisi) için de doğal bir laboratuvar.
Hazırlık listesi çıkaralım:
Yerel topluluklarla ilişki, bu programın kaderini belirleyecek. Ev konaklamaları ve kooperatif mutfaklar, büyük tur operatörlerinin gölgesinde kalmış bölgelerde doğrudan gelir yaratır. Köy komiteleri, kamp alanı kullanımı için basit, şeffaf ücret tarifeleri belirlerse hem çevre korunur hem de gelir adil dağılır. Kadın kooperatiflerinin konaklama ve mutfak zincirlerine eklemlenmesi, gelirin hane içine yayılmasını sağlar.
Şimdi akıldaki kritik soru: Ünlü zirveler varken neden batıya gidilsin? Çünkü burada sıra yok. Çadırlarınızı dizeceğiniz bir taban kampında, güneş doğarken vadinin tek ekibinin siz olduğunu bilmek, birçok dağcı için başlı başına motivasyon. Rota kalabalığı, sabit hat trafiği, fotoğraf kuyrukları yok. Keşif duygusu geri geliyor.
Ölçekli düşünen turizm planlamacıları için de burası fırsat. Doğu ve orta Nepal’deki aşırı yoğunluk, park yollarını, helikopter pistlerini ve atık sistemlerini zorluyor. Batıda ise kapasite boşluğu var. Doğru etiketlemeyle (örneğin “Api-Saipal Koridoru”), standardize edilmiş kamp alanları ve mevsimsel kontenjanlarla basınç dengelenebilir. Daha az ama daha nitelikli ekip, bölgeye daha uzun süreli ve daha sürdürülebilir gelir bırakır.
Tabii bir risk de “bedava” etkisi. “İzin ücreti yoksa herkes gelebilir” algısı tehlikeli. 7.000 metre eşiği, ekipman, teknik bilgi ve karar verme disiplinini şart koşar. Bu yüzden acenteler, başvuran ekiplerin özgeçmişini gerçekten süzmeli. Bölgesel idareler, rehbersiz yüksek irtifa denemelerine ilişkin net kurallar koymalı. Ücretsiz izin, güvenlik kültürünün zayıflaması anlamına gelmemeli.
Devletin iletişim tarafında yapacağı hamleler de önemli. 97 zirvenin güncel rota bilgileri, yaklaşım yolları, kamp koordinatları ve acil durum irtibatları tek bir dijital sayfada toplanmalı. Hava ve çığ bültenleri mevsim başında düzenli akmalı. Basit bir SMS uyarı sistemi bile dağ başında hayat kurtarabilir.
İşin bir de anlatı boyutu var. Karnali ve Sudurpaschim, yalnızca karlı duvarlardan ibaret değil; yüksek yaylalarda küçük tarım, tuz ve yün yollarının tarihini taşıyan patikalar, manastırlar ve pazarlar var. Dağcılar için bu, rota öncesi ve sonrası farklı bir deneyim demek. Bir köy pazarında yapılan sohbet, bazen en iyi zirve fotoğrafından daha uzun iz bırakır.
Son olarak pratik bir not. “Ücretsiz” kelimesi cazip; ama akıllı plan yapan ekip, bütçesini güvenlik ve yerel hizmet kalitesine yatırır. İyi bir yerel rehber, doğru mevsimde doğru hattı seçer; bir gün erken dönmeyi önerdiğinde hayat kurtarır. İyi taşıyıcı ekip, kampı rüzgâr hattından alıp kaya dibine taşır; çadırınız sabaha sağlam çıkar. Ve iyi bir atık planı, bir sonraki ekibin aynı güzelliği bulmasını sağlar.
Nepal’in batısına açılan bu iki yıllık pencere, hem ülkenin turizm akışını dengelemek hem de Himalaya’da keşif duygusunu canlandırmak için cesur bir deneme. Eğer paydaşlar aynı masada buluşur ve standardı korursa, 2027’den sonra bile batının cazibesi sürer. O zaman bugün çizilen 97 zirvelik harita, geleceğin ana tırmanış koridorlarına dönüşebilir.
Özetle: Everest’te bedel yükselirken, batıda ücretsiz tırmanış izni var. Kalabalık aramayan, keşif ve sorumluluk duygusunu taşıyan ekipler için fırsat penceresi açık. Şimdi sıra, akıllı rotalarda ve sağlam planlarda.